26 Temmuz 2010

Piknik alanı ön gezi :)

Cumartesi yine evde "klima karşısı" mesaimiz vardı. Öğleden sonra, daha önce önünden geçtiğimiz piknik alanını görmeye gittik. Başıbüyük tarafında, Marmara Eğitim Köyü yolu üzerinde askeri bölgeye yakın piknik alanı ve restoran... Şehir içi ile 4 derece fark ediyor, ağaçlar, hafif serin esinti.. Çam ağaçları altında bebek arabası ile kısa bir yürüyüş ve salıncaklar oğulcuğuma çok iyi geldi. Çay içelim diye oturduğumuz restoran kısmında karışık ızgara yerken bulduk kendimizi. Restoran salaş ve çeşidi az olmasına rağmen etleri lezzetliydi. Özellikle kuzu çok iyi pişmişti, et severlere tavsiye ederim.
Şehir merkezine yakınlığı, sıcak günlerde serinliği ve güzelim çam ağaçları ile hafta sonu küçük kaçamakların alternatifi olabilir.
Oğlum biraz büyüsün, hafif serin bir esinti, piknik, hamak ve güzel bir kitap hayalini kuruyorum.

Yer tarifi yeteneğim pek yoktur, o nedenle Neredeyim->2222  ile yer tarifi aldım;
Maltepe, Başıbüyük, Kuğulu Vezir Yolu, 40 derece 57 dk. 33sn. kuzey,29 derece 10dk. 12sn doğu

23 Temmuz 2010

çocuk eğitiminde ailenin rolleri üzerine ..-1

Çocukların eğitiminin aslında aile ortamında gerçekleştiği, tüm örgün okulların ise sosyalleşme, işbirliği ve yapılandırılmış bilgi aktarımı konusunda etkin olduğunu düşünüyorum. Çocuğun doğuştan meraklı ve bilgiye aç olduğu için , ailenin görevi ise çocuğunu doğru tanıyıp ona göre eğitim ortamı hazırlaması ve tüm süreçte paydaşların ve ortamın uygunluğunu kontrol etmesi gerekiyor. Çocuğun ilgi ve becerilerini değerlendirip ona göre doğru yönlendirmek gerçekten çok zor iş.. burada iyi gözlemci olmak kadar objektif olmak da gerekiyor. Aileler için en zoru da ikincisi olsa gerek :) Herkes çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek, en iyi okullara göndermek... gibi hedefler için çalışıyor bu sırada çocuğunun en zeki(!), en becerikli olduğunu da düşünüyor. Bu durum için atalarımız "kuzguna yavrusu şahin görünür" diye boşuna dememiş.
Onun için en iyisini ,en güzelini yapmaya çalışırken acaba gerçek yeteneklerini görmüyor, toplumun yönlendirdiği statü savaşında, hırslarımızla zarar veriyor olabilir miyiz? Sınav ve statü sağlayan etkinlikler koşuşturmasında gerçekten istediklerine ve mutlu olabildeceği uğraşlara yönlendirmiyor olabilir miyiz?
Gerçekte hedeflenen onun için en iyisi mi, bizim ona uygun gördüğümüz en iyisi mi?
Objektif olarak bakmayı başardığımızda aileye düşen sorumluluk iyiden iyiye artıyor. Artık çocuğumuzu tanımanın yanında  bir de çocuğumuzun eğitiminde rol oynayanları da izlemek gerekiyor. Bakıcı, ailenin diğer üyeleri, okul, öğretmen.... Liste uzadıkça uzuyor. Burada bir konu da bizim en az onlar kadar çocuk gelişimi ve eğitiminde bilgili ve becerikli olmamızı gerektiriyor. Bizim okumamız, araştırmamız, izlememiz, gözlemlememiz..Çalışan ebevynlerin bir de ev mesaisi demek bu.. Herkesin bu kadar yetkin mi olması gerekiyor?

Burada tüm bu sorular içinde yüzerken şimdiki okuduklarım, gördüklerim ve tecrübelerimle şu sonuca vardım:
  1. Oku, çocuk eğitimi ve gelişimi konusuda bilgilen.
  2. Çocuğunu dinle, onu tanı, objektif değerlendir.
  3. Ona uygun etkinlikler, eğitim ortamları, okul ve öğretmenleri araştır.
  4. Diğer ailelerin deneyimlerini dinle.
  5. Tüm eğitim paydaşlarını izle, çocuğunu ve onun üzerindeki etkilerini gözlemle
  6. Gözlemlerini paydaşlarla paylaş, varsa sorunları beraber gider.
En önemlisi tüm bu süreçte çocuğunu sev ve bunu ona her fırsatta göster :)

Bakalım zaman ve tecrübe bu fikrimi geliştirecek mi yoksa değiştirecek mi?

Beyaz Zambaklar Ülkesinde düşünceye daldım..

Bazen adını daha önce duymadığınız, dikkatinizi çekmeyen bir kitap gözünüze takılır. Çok da istemeden "bir bakalım" diye alırsınız ve sizi şaşırtır... İşte o duyguyu çok seviyorum. 
Bir süredir kitap okuyacak vakit bulmaya zorlanıyordum. İşe giderken servis kullanmaya başlayınca yaklaşık 2 saat okuma süresi kazandım. Gerçi yollar o kadar kötü ki, yolda kitap okuyabilmek için gözlerinizin ve midenizin çok sağlam olması gerekiyor.
İnkılap Kitapevi'nde Grigory S. Petrov 'un Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabına rastladım. Ne yazarın adını duymuştum ne de kitaba daha önce rastlamıştım. Bir çırpıda okudum, keşke daha önce okusaymışım.
Özetle kitap Finlandiya'daki eğitim seferberliği, gerçek aydınların içinde yaşadıkları topluma karşı görevleri, öğretmenlerin azim,dayanışma ve kararlılığının bir milletin gelişmesine katkıları hakkında... Dilinin akıcılığı, kitabı daha okunur kılıyor. Okuduğunuzda sizin de aklınıza eğitimle ilgili sorular takılacaktır.
Örneğin; eğitim seviyesini yükseltebilmek için aydınlara, öğretmenlere düşen görevler nelerdir? Örgün eğitimde yerel ihtiyaçlar da göz önüne alınabilir mi? Zorunlu eğitimden sonra okumaya devam etmek lüks müdür? Değilse niye bazı yörelerde hala okuyamayan insanlar mevcut? Sorun sadece maddi mi?..
Bu konular üzerinde biraz düşündükten sonra bana kitabın savunduğu düşüncelerin çok tanıdık geldiğini keşvettim.
Köy Enstitüleri de kitapta bahsedilen misyona sahipti. Eğitmenlerin öğrencilerin olduğu yerlere, köylerine gelip, yerel ihtiyaçlara göre eğitim vermesi,öğrencilerin hem bilimden, sanattan anlamaları hem de o bölgeye has üretimin inceliklerini en iyi şekilde iş başında öğrenmeleri değil miydi hedef? Orada yetişenlerin sorumluluk alıp kendi köylerinde eğitim öncüsü olması, okul yapması,okulun ihtiyaçlarını gkarşılayacak kadar o bölgenin mamüllerini üretmesi hedeflenmiyor muydu? İmece ruhu Türk örf ve adetlerinde önemli bir yer tutmuyor muydu?
 Köy Enstitüleri deyince akla ilk önce fikir babası  İsmail Hakkı Tonguç  geliyor. Acaba o da mı aynı kaynaktan faydalandı? Yoksa o dönem bu tür eğitim seferberliği fikrini destekleyen bir akım mı vardı? Yoksa Köy Enstitüleri kendi orijinal fikri miydi? Bu konuyu daha geniş bir zamanda araştırmayı planlıyorum.
Finlandiya'daki eğitim alanındaki bir uygulama ile Türkiye'dekinin mantığının bu kadar benzemesi dikkatimi çekti. Peki şu anda ne durumdayız? Finlandiya ile eğitim alanında kıyaslama yapabilmek için bir ara araştırma yapıp burada bahsetmeyi planlıyorum.

01 Temmuz 2010

Gezinirken gördüm...

Çocuk hikayeleri ararken güzel bir internet kampanyasına rastladım. Kahraman seçiyorsunuz ve hikayenizi yaratıyorsunuz. Ben beğendim doğrusu... Fikir ve uygulamayı çok başarılı buldum. Ayrıca dijital medya'yı da artık doğru anlayıp ayrı bir mecra olarak kullanmaya başladıkları için Danino'yu kutluyorum.
Danone'nin zamanında başına gelen talihsizlik, stratejilerini değiştirip güçlenmelerini sağlamış. Ürünleri için burada yorum yapmayacağım ama zamanın trendlerini iyi anladıkları için ajansını ve Danino markasını kutluyorum.
Merak edenler siteye  Herkesersinmuradina.com 'dan ulaşabilirler...

Cooking House ziyaretim...

Dün akşam Pendik sahilindeydim, Cooking House'a gittim.
Kendimi bir an Bağdat Caddesi'nde bir Cafe'de zannettim. Konsept tasarımı, güleryüzlü hizmeti, işini iyi bilen çalışanlarıyla ortamı çok güzel olmuş. barbekü, kahve ve pizzalarının lezzetini gidip tatmanız lazım. Sunum ise çok başarılıydı. Bu tür Cafe/Restaurant'ların fiyatları genelde yüksek olur ama sağladığı ortam ve lezzeti düşününce fiyatlarının da uygun olduğunu düşünüyorum. Böyle bir restaurant'ı çok popüler bir yer yerine Pendik'te açtıkları için ayrıca çok memnun oldum. Böyle yatırımcılar sayesinde Pendik daha da güzel bir sahil ilçesi olacak.


Meraklısına;


Cooking House
Doğu Mah. Ankara Caddesi No.114 Pendik / İstanbul
Tel. 0216 491 41 70